Ana Sayfa Twitter Linkedin Instagram  

Senden Önce Anadolu - İstanbul Arkeoloji Müzesi

Senden Önce Anadolu – İstanbul Arkeoloji Müzesi

Merhaba benim adım Arke. Annem, babam arkeolog. Bu yüzden bu adı vermişler bana. Bu da arkadaşım Loji. Ailemin hediyesi. Paketini açtığımda sıradan bir oyuncak diye düşünmüştüm. Yanıldığımı kısa bir süre sonra anladım. Kendisi tarihteki her şeyi bilen bir robot. Bu yüzden ona Loji adını verdim. Ailemle sürekli farklı yerlere kazılara, müzelere gidiyoruz. Senden önce Anadolu’da hangi uygarlıklar vardı öğrenmek istersen bizi takip et. Bu sefer yolculuğumuz İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne.

Yarıyıl tatilini evde geçirmek pek de eğlenceli değildi. Neyse ki annemin müzede bir toplantıya katılacağını öğrendim. Ben de o saatlerde müzede gezebilirim diyerek annemi ikna ettim. Müzenin yeni açılan bölümlerini görmemiştim. Bu benim için harika bir fırsattı.

Müzeye girer girmez annem bir sürü tembihler sıralayıp yanımdan ayrıldı. Ben de özgürce gezebileceğim için çok mutluydum. Çantamdan Loji’yi çıkardım. Düğmesine basıp onu açtım. Hemen konum taraması yaptı. Kafasını üç yüz altmış derece döndürdü. Önce aşağı baktı, sonra yukarı ve anlatmaya başladı.

Şu anda İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeyiz. Dünyanın pek çok yerinden getirilen eserlerin sergilendiği bu müze dünyanın en büyük ve önemli müzeleri arasındadır. Türkiye’nin müze olarak inşa edilen en eski binasıdır. 1891’de ressam, arkeolog, sanatçı ve müzeci Osman Hamdi Bey tarafından ziyarete açılmıştır.

Loji anlatırken sol tarafa doğru yürümeye başladım. Kalabalık da o tarafa doğru artıyordu. Kalabalığın önünde bir rehber konuşuyordu. Rehberin anlattıklarını dinlemeye başladım. “Anadolu’nun Arkaik dönemi, Hellenistik ve Roma dönemi’ne ait çok iyi korunmuş heykeller bekliyor bizi burada. Büyük İskender Heykeli, İmparator Hadrianus heykeli, Antik dönemin en ünlü kadın şairi Sappho heykeli, Tykhe Heykeli, Nehir Tanrısı Okeanos Heykeli, Zeus Heykeli göreceğimiz en önemli heykellerden.”

Heykelleri inceleyerek ilerliyordum. Sanki müzede değil de bir modern sanat galerisindeydim. Işıklandırma heykelleri öyle çarpıcı hale getiriyordu ki etkilenmemek mümkün değildi. Binlerce yıl önce mermeri bu kadar detaylı işleyen heykeltıraşları düşünerek üst kata çıktım.

İkinci kattaki Troya odası o kadar güzel hazırlanmış ki Troya şehrinin nasıl defalarca yeniden kurulabildiğini gözünüzde canlandırabiliyorsunuz. Yapılan Troya kazı şeridi arkeolojik kazıların nasıl katman katman yürütüldüğünü de kolayca açıklıyor. Troya’nın 9 kez nasıl yıkılıp inşa edildiğini de yapılan dijital çalışmayla izleyebiliyorsunuz. Bu bölüm arkeolojiye ilgi duyanlara arkeologların çalışma biçimlerini ve tekniklerini çok güzel sunmuş. Ülkemizden kaçırılan Troya hazinelerini düşünerek ilerliyordum ki bir camekandaki eserler ilgimi çekti. Lydia dilinde yazılı sikkeler, ana tanrıça figürini, dağ keçisi ve kuş biçimli bronz heykeller. Bilgilendirme yazısı okumaya başladım. Okudukça sevindim çünkü hepsi yıllar önce Amerika’ya kaçırılan eserlerimizmiş. Kültür Bakanlığı yetkililerin itirazları ve çalışmaları sonucu ait oldukları topraklara, ülkemize geri getirilmiş.

“Eğer istenirse yurtdışına kaçırılan eserler ülkemize getirilebiliyormuş değil mi?” deyince Loji anlatmaya başladı.

“Ülkemizden kaçırılan eserler….”
“Dur Loji dur.” Sadece sesli düşündüm diyerek Lahitlerden oluşan bölüme geçtim. Oldukça gizemli duruyordu. İskender Lahdi diye sesli söyleyince Loji yine konuşmaya başladı.

“MÖ 4. yüzyıla ait, Sidon Kralı Abdalonymos'a ait olduğu düşünülen kral lahitidir. Makedonya Kralı Büyük İskender'in Perslerle yaptığı savaşlara ilişkin rölyefler bulunduğu için "İskender Lahdi" denilmiştir. Bu müzede bulunan en önemli eser olarak kabul edilmektedir.”

Gerçekten önemli bir eser Loji, salondaki ihtişamına, üzerindeki detaylara baksana, kusursuz bir işçilikle mermerin bu şekle dönüştürülebilmesi müthiş.

Hayran hayran etrafa bakarak gezerken kocaman bir masa etrafında toplanmış meraklı kalabalığı gördüm. Yanlarına yaklaşınca anladım. Masa sandığım şey devasa bir ekranmış. Herkes ekrana elini sürüp, toprak eşeler gibi hareketler yapıyor, ardından da buldum diyerek seviniyor. Durur muyum hemen ben de katıldım, toprak görüntüsündeki ekrana elimi sürterken beliren şey beni de heyecanlandırdı. Üzerine tıkladıkça ortaya daha büyük bir şey çıkıyordu. Kocaman bir sikke belirdi ekranda. Yanında da açıklaması. Sikke (Yenikapı Metro 2010 Kazıları Buluntusu) Bir arkeolog olduğumu hayal ettim. Uzun süre bu dijital kazı alanının başında vakit geçirdim. Bir sürü eser bulup ne olduklarını öğrendim. Zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamadım.

 

UA-135562281-1